Marksizm ya da İdealizm - ICC ile Farklarımız

Komünist Sol, kapitalizmin tüm biçimleriyle ve hem Sosyal Demokratlar hem de Stalinistler tarafından sosyalizmin çarpıtılmasıyla olan mücadelede uzun ve onurlu bir geçmişe sahiptir. Aşağıdaki makalenin tarihsel bölümünün de gösterdiği gibi, eğilimimiz Komünist Sol içindeki en uzun geçmişe sahip olduğunu iddia edebilir. Biz geçmişe değil geleceğe baktığımız için bu kendi başına bir erdem iddiası değildir. Yine de zaman zaman bu geçmişi başkalarının hatalı polemiklerine ve taraflı saldırılarına karşı savunmak zorunda kalıyoruz. Bu belge Ocak 2011'de ICT'nin Almanya seksiyonu olan Gruppe Internationaler Sozialistinnen'daki yoldaşlarımız tarafından yazılmıştır. Yoldaşlar, Almanya'da ICC'nin karıştığı bazı talihsiz olayların Komünist Solun geri kalanına karşı hala sürdürdükleri sekter tutumu ortaya çıkarmasının ardından bu belgeyi yazmaya karar verdiler. - Gruppe Internationaler Sozialistinnen'daki Alman Yoldaşlarımızdan Bir Belge

Sol komünist pozisyonlar dünyanın bu bölgesinde nadiren bilinir. Bize sık sık ICC (Enternasyonal Komünist Akım) ile aramızdaki farklılıkların tam olarak ne olduğu soruluyor, zira bu örgüt Komünist Sol geleneğinde durduğunu iddia eden bir örgüt. Bu nedenle, uzun bir değerlendirmeden sonra en önemli farklılıkları özetlemeye karar verdik. ICC ile ayrılıklarımız gerçekten kapsamlı olduğundan, mümkün olduğunca kısa tutmaya ve özellikle devrimcilerin faaliyeti için acil önem taşıyan sorunları seçmeye çalıştık. Bazıları bunu devrimci gruplar arasındaki önemsiz bir çekişme olarak değerlendirebilir. Ancak böyle bir tutum tartışmaya duyulan ihtiyacı hafife almaktır. Keskin tartışmalar olmaksızın, kapitalizmin yıkılması için uygulanabilir bir program geliştirmemizi sağlayacak siyasi açıklık mümkün olmayacaktır. Aynı şekilde, aşağıdaki metin de üzücü bir arka planda ortaya çıkmıştır: ICC'nin zaman zaman kendini açık histeriyle(1) ve örgütümüze karşı şüpheli yöntemlerin kullanılmasıyla(2) kendini ifade eden sekter katılaşması. Bu durum bizi önceki ihtiyatımızdan vazgeçmek zorunda bırakmıştır. Açık bir şekilde ICC, komünist solun ve devrimci işçi sınıfının tarihi hakkındaki yaygın bilgi eksikliğini; pozisyonlarımızı yanlış bir şekilde tasvir etmek, yalan söylemek(3) ve her türlü çarpıtılmış ifadeyi ortaya atmak için kullanabileceği görüşündedir. Sözde devrimci bir örgüt adına böyle bir politika yalnızca seviyesiz değil, aynı zamanda zayıf temeller üzerine kurulmuştur. ICC'nin yalanları fazla yol alamayacaktır ve tarihin intikamı bazen "her şeyi bilen" Paris Merkezinin korku hikayelerinden daha korkunçtur.

Tarihsel Kökenler

ICC ve ICT'nin tarihsel kökenleri ile başlayacağız. Eğilimimizin kökenleri İtalyan Sosyalist Partisi içindeki sol fraksiyonun mücadelesine ve bunun sonucunda kurulan İtalyan Komünist Partisi'ne kadar uzanmaktadır. İtalya Komünist Partisi 1921'de kurulduğunda, dünya çapındaki sınıf mücadeleleri dalgası sönümlenmek üzereydi. Bu durum, İtalya'da Gramsci ve Togliatti'nin öncülüğünde ilerletilen Stalinizasyon sürecini kolaylaştırdı. Böylece, parti giderek Moskova'nın itaatkar ve sadık bir aracı haline geldi. Sol Fraksiyon buna direnmeye çalıştı. Ancak dünya çapındaki karşı-devrimin ardından Partideki mevkilerinden uzaklaştırıldılar ve nihayet ihraç edildiler. 1928 yılına gelindiğinde Komünist Solun militanları Bilan, Prometeo ve Octobre gibi dergileri yayınladıkları faşist hapishanelerdelerdi. Bazı militanlar ise ya aranıyorlardı ya da sürgündelerdi.

1943 yılında, hapisten çıkan Onorato Damen'in etrafında, yeraltında çalışan Sol aktivistler inisiyatif alarak İtalya'yı saran büyük grev dalgasının baskısı altında Partito Comunista Internazionalista'yı (PCInt) kurdular. PCInt en başından beri uzlaşmaz bir devrimci bozgunculuğu temsil ediyordu:

İşçiler! İtalyan işçilerini, İngiliz ve Alman proleterlerine karşı silahlandıran ulusal savaş sloganına, dünya işçilerini ortak düşmanları olan kapitalizme karşı birleştiren komünist devrim sloganıyla karşı çıkın(5).

PCInt, sınıf bağımsızlığını koşulsuz olarak savunan ve İkinci Dünya Savaşı'ndaki tüm tarafları emperyalist olarak kınayan tek örgüttü. Bizim için PCInt'in temel pozisyonları o zaman olduğu gibi bugün de geçerlidir:

1. Ulusal sorun konusunda Lenin değil Rosa Luxemburg haklıydı.
2. Eski Komünist partiler (artık tamamen stalinleşmiş) merkezci değil burjuvaydı.
3. Sendikalar burjuva düzeninin değişmez destekçileri haline gelmişlerdi ve proletarya için geri fethedilemezlerdi.
4. SSCB, işçi sınıfının diğer tüm kapitalist ülkelerde olduğu gibi sömürüldüğü devlet-kapitalisti bir oluşumdu.
5. Kapitalizmi yıkmak için proletaryanın siyasi bir partiye ihtiyacı vardır. Ancak Komünist Parti işçi sınıfının temsilcisi olarak onun adına iktidarı kullanamaz. Proletarya iktidarını başkalarına - kendi partisine bile – devredemez.

PCInt'in 1952 Kongresinde Damen Eğiliminin Tezleri

PCInt, grev kampanyalarına aktif müdahalesi sayesinde binlerce taraftar kazandı. Savaşın sona ermesinden sonra, sürgünden dönen aktivistlerin çoğu PCInt'in Komünist Solu'na katıldı. Son olarak, İtalya Komünist Partisi'nin eski lideri Amadeo Bordiga bile PCInt'e resmi olarak katılmadan onunla birlikte çalıştı. Bordiga 1930 yılında aktif siyasi yaşamdan çekilmiş ve savaşın sonuna kadar eski yoldaşlarıyla görüşmeyi reddetmişti.

Sadece Marsilya'daki küçük bir grup, enternasyonalist bir partinin kurulması için zamanın henüz olgunlaşmadığı gerekçesiyle PCInt'e katılmayı reddetti. Bu grup, daha sonra ICC'nin kurucusu olacak olan Marc Chirik'in liderliğindeki Gauche Communiste de France (GCF) idi. Bu fraksiyon, Kore Savaşı'nın da etkisiyle, Avrupa'yı bir kez daha yerle bir edecek bir üçüncü dünya savaşının gündemde olduğu sonucuna varmıştı. Bu nedenle en önemli üyeleri olan Marc Chirik, "oradaki fikirleri kurtarmak" amacıyla kendini Güney Amerika'ya attı. Kısa bir süre sonra GCF sahneden kayboldu.

PCInt de savaş sonrası ekonomik canlılık yerleştikçe ve kapitalizm istikrar kazandıkça giderek daha fazla sorunla karşı karşıya kaldığını gördü. Bordiga artık Partinin kuruluş temellerine karşı çıkmaya başlamıştı. Bu görüş ayrılıklarından biri, Bordiga'nın Parti'nin sınıfın sadece en bilinçli kesimini değil, tüm sınıfı temsil ettiği yönündeki ısrarından kaynaklanıyordu. Üç yıl süren tartışmalardan sonra Bordiga Parti'yi böldü ve taraftarları Enternasyonal Komünist Parti adını aldı. O zamandan beri birçok defa bölündüler ve şimdi de "Parti", yani işçi sınıfının gerçek temsilcisi, olduğunu iddia eden birkaç Bordigist Parti var.

ICC 1975'te kuruldu ve İtalyan Solunun geleneğinde durduğunu iddia ediyor, ancak bu durum onların konsey komünizminin Alman ve Hollanda akımlarından eklektik bir şekilde ödünç almalarını engellemiyor. 1977'de PCInt (Battaglia Comunista) 1980'e kadar süren ilk enternasyonal konferanslar dizisini düzenledi. Bu konferansların ardından, İngiliz grup "Communist Workers' Organisation" PCInt'in pozisyonlarını giderek daha fazla benimsedi ve hatta bu iki grubun Devrimci Parti için Enternasyonal Büro’yu (IBRP, ICT'nin öncülü) kurması konusunda anlaşmaya varıldı. IBRP'nin kurulmasından önce, ICC'nin enternasyonal konferansların sınıf mücadelesine aktif siyasi müdahalelerinin koordinasyonu için devrimci gruplar arasındaki tartışma çalışmalarının bir parçasını temsil etmesi gerektiğini söyleyen yeni bir katılım kriterini kabul etmeyi reddetmesi üzerine enternasyonal konferanslar durma noktasına gelmişti. O andan itibaren IBRP ve ICC ayrı yollar izledi (gayrı resmi temaslar sürdürülse ve örneğin ICC'nin yasaklandığı Lutte Ouvrière "Fête"sinde onların yayınlarını biz satmış olsak bile).

Güvenilmez Kahinler: ICC ve "Tarihsel Gidişat" Kavramı

Kendimizi kapitalizmin emperyalist çağında, savaşlar ve devrimler çağında buluyoruz. Bu çağda, birikim döngüsünün sona ermesi iki farklı ama birbirine bağlı alternatifi beraberinde getirir: savaş ya da devrim. Bunun savaş mı yoksa devrim mi olacağı, burjuvazi ile proletarya arasındaki güçler ilişkisine bağlıdır. Bu güçler ilişkisinin tam olarak anlaşılması devrimcilerin faaliyeti için esastır. Bu, siyah-beyaz düşünceye ve şematikliğe düşmekten kaçınmak için kapsamlı bir analiz gerektirir. Hiçbir durumda devrimci bir örgütün Nostradamus'u oynaması ve siyasetini soyut öngörüler üzerine inşa etmesi söz konusu olamaz. Ancak ICC'nin "tarihsel gidişat" kavramıyla yaptığı hata tam da budur. Burada, tarihsel dönemin işçi sınıfının koşullarına ilişkin soyut gözlemler temelinde devrimci ya da karşı-devrimci olarak damgalanması gerektiği ödünç alınmış (eski GCF'den) bir “ya-ya da” şeması söz konusudur. Dolayısıyla, eski GCF'nin görüşüne göre, İkinci Dünya Savaşı sırasında 1943'te İtalya'da PCInt'i kurmak yanlıştı (ve oportünistti) çünkü dönem karşı-devrimciydi(6). ICC'nin görüşlerine göre, bu dönem 1968'de sona ermiş ve "tarihsel gidişatın" sınıf çatışmalarının keskinleşmesi yönünde ilerlediği yeni bir dönem açılmıştır(7). ICC buradan, o dönemde ne burjuvazinin ne de proletaryanın kapitalizmin krizine kendi çözümlerini (yani savaş ya da devrimi) dayatmada başarılı olamadıkları sonucunu çıkarmıştır. ICC'nin gözünde proletarya, yenilmediği ve dolayısıyla "savaşın önünde bir engel" olduğu için burjuvaziyi hala savaştan uzak tutuyordu. Tüm gerçekliğe ve olaylara bu şekilde bakmaya karşı çıkan sayısız olaya rağmen, ICC bu görüşe bağlı kaldı. Doğu blokunun çöküşünden bu yana tüm dünyada işçi sınıfının durduramadığı bir savaş dalgası patlak verdi. Aynı ölçüde, ICC, proletaryanın burjuvazinin keskinleşen saldırılarına orantılı bir şekilde tepki verme konusundaki bariz yetersizliğini görmemektedir. Biz, tam tersine, işçi sınıfının bu mevcut zayıflıklarını çok ciddiye alıyor ve sınıfın sorunlarını derinlemesine analiz etmeye büyük önem veriyoruz. Kapitalizmin kötüleşen çelişkileri, işçi sınıfı kitlelerinin komünizmin hedeflerini benimsemesinin önünü açabilir. Ancak bu hiçbir şekilde otomatik ve kendiliğinden doğrusal bir süreç olmayacaktır. Ne kriz ile sınıf mücadelesi arasında ne de militan mücadeleler ile devrim arasında otomatik bir bağlantı vardır. Bu nedenle devrimci örgütün görevini, sınıf mücadelelerine aktif katılım yoluyla bu bağlantıyı yaratmak olarak görüyoruz. ICC olayları bu şekilde görmüyor ve sonuçta Komünist Solun enternasyonal konferanslarının çökmesinin nedeni de budur.

... Kaos ve Çürüme

SSCB'nin çöküşünden sonra, ICC aniden bu çöküşün kapitalizmin "çürüme" adını verdikleri yeni bir aşamaya ulaştığı yeni bir durum yarattığını ilan etti. Kapitalizmin nasıl işlediğini anlamayan ICC'ye göre, köktendincilikten Doğu Bloku'nun çöküşünden bu yana patlak veren sayısız savaşa kadar kötü olan hemen her şey basitçe Kaos ve Çürümenin ifadesidir. Bunun Marksizm alanının tamamen terk edilmesiyle eşdeğer olduğunu düşünüyoruz, çünkü bu savaşlar, tıpkı kapitalizmin çöküş evresinin önceki savaşları gibi, bizzat bu emperyalist düzenin sonucudur. Olayları bu şekilde görmenin temelinde, 1914'te kapitalist olmayan pazarların kapanmasını kapitalizmin çöküşüne işaret olarak gören ICC çoğunluğunun anlayışı yatmaktadır. Ancak bu analiz, çökmekte olan kapitalizmde neden büyüme ve kriz döngülerinin yaşandığını açıklayamamaktadır. Biz ise bu savaşların hepsinin kapitalist üretimin içkin yasalarının bir sonucu olduğunu savunuyoruz. Döngüsel olarak kâr oranlarının düşmesiyle ortaya çıkan sermaye ve metaların aşırı üretimi, ekonomik krizlere ve çelişkilere yol açmakta, bu da emperyalist savaşa neden olmaktadır. Yeterli sermaye değersizleşir değersizleşmez ve üretim araçları (savaş yoluyla) yok edilir edilmez, yeni bir üretim döngüsü başlayabilir. 1973'ten beri böyle bir krizin son aşamasındayız ve yeni bir birikim döngüsü henüz başlamadı. Dolayısıyla sermaye, devlet borçlanmasına ve spekülasyona kaçıyor ve üretimi desteklemek için buna başvuruyor. Ancak bu, birikim krizini sona erdiremez.

Kriz

60'ların sonu ve 70'lerin başında savaş sonrası büyüme sona erdi. Bununla birlikte giderek keskinleşen bir (ekonomik) kriz dönemi başladı, ancak kapitalist sistem çökmedi. ICC kapitalizmin yapısal krizinin neden keskinleştiğini anlayamıyor, çünkü çökmekte olan kapitalizmin dahi birikim döngülerinden geçtiğini kabul etmiyorlar. ICC, değer yasasının işleyiş biçiminin kapitalist krizin temel açıklamasını temsil ettiği yönündeki Marksist anlayışı reddetmektedir. Bunun yerine, ICC bu sorunda Luxemburgcu bir pozisyon alır. Rosa Luxemburg'un teorisi ise değer yasasının işleyiş biçimini yanlış yorumlamaktadır. Marx, kapitalizmin periyodik krizlerinin kâr oranındaki eğilimsel düşüş yasası (Marx için ekonomik açıdan en önemli yasa) tarafından ortaya çıkarıldığını savunurken, Rosa Luxemburg bunu reddetmiştir. Luxemburg'a göre sermaye birikimi kapalı bir sistemde gerçekleşemezdi. Kapitalist krizin gerçek nedenlerinin sistemin dışında yattığında ısrar etti. Ona göre kapitalizm, kapitalist olmayan pazarlar kalmadığında birikim sürecine devam edemezdi. Bu birçok açıdan mantıksızdır. Rosa Luxemburg'a göre kapitalizm, kapitalist olmayan tüm pazarların yerini almıştı. Yine de kapitalizm bugün hala büyümektedir (insanlığa çok pahalıya mal olsa da). Fakat Luxemburgcu analiz 1914'ten bu yana meydana gelen birikim döngülerini, örneğin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki ekonomik büyüme evresini nasıl açıklayabilir? ICC bu sorunu basitçe görmezden gelmekte ve 20. yüzyılda kapitalizmin döngüsel birikime tâbi olmadığını söylemektedir. Gerçekte ise, kapitalist üretim açıkça büyümüştür ki Luxemburg'a göre bu mümkün değildir. Marx, krizi sermayenin büyüyen organik bileşiminin bir sonucu olarak görür; bu bileşim belli bir noktada o kadar büyür ki, üretim sürecine yeniden yatırım yapmak için elde yeterli kâr kalmaz. İşte bu noktada krize girilmiştir. Bu kriz bir aşırı üretim krizi olarak ortaya çıkmıştır, ancak bunun altında yatan nedenler kâr oranının düşme eğiliminde saklıdır.

İdealizm ve Komplo Teorileri

ICC'nin zihniyetine göre işçi sınıfı eğilim olarak her zaman devrimcidir ve yalnızca burjuva ideolojisi tarafından yanlışa sürüklenir. ICC, mevcut sınıf mücadelesi eksikliğini, işçi sınıfının kriz nedeniyle maruz kaldığı zor maddi koşullar yerine, burjuvazi tarafından yürütülen kafa karıştırıcı ve aldatıcı manevralara dayandırmaktadır. Bu analizin zayıflığı, yalnızca burjuva aldatmacalarının maskesini düşürmemiz gerektiğini ve ardından işçi sınıfının devrim yolunda ilerleyeceğini savunan anlayışla bağlantılıdır. ICC'nin gözünde devrimcilerin görevi, propaganda yoluyla sınıfı burjuva ideolojisinin tuzaklarından kurtarmak ve böylece devrime giden yolu açmaktır. ICC'nin bu bakış açısı saf idealizmi temsil etmektedir. Biz bu bakış açısını kabul etmiyoruz ve kendimizi işçi sınıfının pratik mücadelelerinden ayırmamız ve soyutlamamız gerektiğini düşünmüyoruz. Devrimcilerin temel görevi, örgütsel gücümüzün elverdiği ölçüde tüm sınıf mücadelelerine aktif olarak katılmaktır. ICC bu aktif müdahaleyi reddetmekte ve kendi görevlerini saf propaganda olarak görmektedir. Mücadele dinamiğini ve sınıf bilincinin gelişimini anlama konusundaki yetersizlikleri nedeniyle, ICC sürekli olarak analitik bir değişken olarak hareket etmektedir. Mücadeleler ya yüceltilir ya da komplo teorileri temelinde lanetlenir. Örneğin ICC, Fransa'daki 1995 grev dalgasının, işçilerin sendikalara ilişkin yanılsamalarını yeniden yaratmayı amaçlayan yaygın bir burjuva manevrası olduğu sonucuna varmıştır. ICC'nin somut sınıf mücadelesine yönelik bu mahkumiyeti Arjantin'e ilişkin tutumuyla da devam etti. ICC, burada, küçük burjuvazinin işçi sınıfının kendisini küçük burjuvazi için feda etmesini ve onun çıkarlarına boyun eğmesini sağlamayı başardığı, geleceği olmayan, sınıflar arası bir isyandan söz ediyordu. ICC'nin Fransa'daki banliyö isyanlarına bakışı da aynı şekilde yanlış taraftadır, çünkü onları proletarya ile hiçbir ilgisi olmayan yozlaşmış ve suçlu gençlerin anlamsız isyanları olarak görmektedirler. Bu liste daha da uzatılabilir. Öte yandan bizim için, kapitalistlerin grevleri kontrol altına almak için sendikalar aracılığıyla manevra yapmaları gerçeği, ICC'nin bildirdiği gibi şaşırtıcı bir buluş değildir. Burjuvazinin ve sendikaların manevraları (grevlerin sona erdirilmesi vb.) bizi asla toplumsal mücadeleleri reddetmeye ve mahkum etmeye götürmemelidir. Bu mücadeleleri, zayıflıkları ve kapitalist ideolojinin içine hapsedilmeleri nedeniyle eleştirmeli ve devletin kabul ettiği çerçevenin dışına çıkarmaya çalışmalıyız. Buna karşın ICC, sınıf mücadelesinin gerçek hareketiyle, ne kadar zayıf olursa olsun, ilişki kuracak durumda değildir.

Sınıf Bilinci ve Partinin Rolü

Marx, her çağda egemen sınıfın fikirlerinin egemen fikirler olduğunu görmüştür. O halde işçiler kendilerini kapitalist ideolojinin zincirlerinden nasıl kurtarabilirler? Her şeyden önce, burjuva egemenliği koşulları altında, komünist programı geliştiren ve savunan işçi sınıfının bir azınlığı olacaktır. İşçi sınıfı, kolektif üreticilerden oluşan mülkiyetsiz bir sınıftır. İşçi sınıfının ekonomik mücadelesi kesinlikle sömürü sorununu ortaya çıkarır, ancak sömürünün nasıl üstesinden gelinebileceği sorusuna tek başına yanıt vermez. Sadece kapitalizmin tarihsel ve aşılabilir bir sömürü toplumu olduğunu kabul eden işçilerin siyasi örgütlenmesi yoluyla, her zaman egemen sınıfın fikirleri olan egemen fikirler kırılabilir ve bunlarla mücadele edilebilir. Devrimci parti kendisini sınıfın en bilinçli kesimlerinden inşa eder. Ancak bu, konsey komünistlerinin iddia ettiği gibi devrimci partinin sınıftan ayrı olduğu ya da (Bordigistlerin iddia ettiği gibi) partinin işçi sınıfı olduğu anlamına gelmez. Parti, görevi sınıfın mücadelelerine aktif olarak katılmak olan, sınıfın bilinçli Marksist azınlığının örgütsel ifadesidir. Günlük mücadeleden ortaya çıkan bilinç unsurlarını siyasi olarak genelleştirdiği için, böyle bir örgüt komünist teorinin "maddi bir güç" haline gelmesine ve kapitalist devlete ve sömürüye son verilmesine katkıda bulunabilir. Hazırlık olarak, bugün işçi sınıfı içinde devrimci bir örgütün inşasına başlamalıyız. Bu örgüt sınıfın mücadelelerine aktif olarak katılmalı, yani sınıfın bir parçası olmalı ve sadece entelektüel bir avangardı temsil etmemelidir. Ancak ICC'nin bakış açısına göre partinin pratik ve örgütsel bir önemi yoktur. Onun görevlerinin öncelikle propagandada yattığını düşünür. Ne var ki, devrimci bilinç basitçe komünist propaganda yoluyla gelişmez: aksine, yalnızca pratik devrimci hareketin kendisi yoluyla gelişir. Bu nedenle, Marx "Alman İdeolojisi”nde şunu vurgulamıştır:

Hem bu komünist bilincin kitlesel ölçekte üretilmesi hem de mücadelenin başarısı için, insanların kitlesel ölçekte değişmesi gereklidir; bu değişim ancak pratik bir hareketle, bir devrimle gerçekleşebilir; dolayısıyla bu devrim gereklidir, sadece egemen sınıf başka bir şekilde devrilemeyeceği için değil, aynı zamanda onu deviren sınıf ancak bir devrimle kendisini çağların tüm pisliğinden kurtarmayı başarabileceği ve toplumu yeniden kurmaya uygun hale gelebileceği için de gereklidir.

Komünist bilinç - ICC'nin hayal ettiği gibi - mücadelelerde "gizli" bir biçimde hali hazırda mevcut olamaz, bu önce sınıf mücadelelerinde gelişmelidir. Tüm önemli sınıf mücadelelerinin ve devrimlerin (Paris Komünü, Şubat Devrimi, vb.) başlangıcında, son derece sınırlı talepler ortaya konur. Sınıf mücadelesi her zaman komünizm hareketinin bir parçasıdır ve hareket noktasıdır. Dolayısıyla, devrimcilerin, komünist programın ve devrimci perspektiflerin hayata geçirilmesi için mücadele etmek üzere sınıf mücadelesine aktif olarak katılmaları merkezi bir öneme sahiptir.

Geçiş Toplumu

Komünist üretim tarzı kapitalist sistem içinde gelişemez. Bunun önkoşulu, sınıfın bilinçli ve aktif mücadelesi yoluyla burjuvazinin siyasi olarak devrilmesidir. Komünizm kararnameyle getirilemeyeceği için, işçi sınıfının öz-eylemini gerektirir. Komünist Solun Ekim Devrimi'nden ve karşı-devrim sürecinden çıkardığı temel ders, proletaryanın kendisini bu rolden muaf tutamayacağı, gücünü ve komünizmi gerçekleştirme görevini başkalarına, hatta kendi sınıf partisine bile devredemeyeceğidir. Tıpkı bizim gibi, ICC de devrimci partinin asla devlet aygıtıyla birleşmemesi gerektiği sonucuna varmıştır. Buraya kadar her şey çok güzel. Ancak bununla eş zamanlı olarak ICC, geçiş toplumunun grotesk bir resmini bir araya getirdi. ICC'ye göre, geçiş dönemindeki devlet kendisini Sovyetlere ve onların organlarına (delegeler vb.) dayandırmamalı, onların yanında ve onlardan bağımsız olarak var olmalıdır. Somut olarak, ICC, devlet, Sovyetler (işçi sınıfının organları) ve parti (bilincin vücut bulması) olarak üçlü bir bölünme olacağını hayal etmektedir. Bu üç şey, ICC'nin anlayışına göre, birbirinden bağımsız olarak mevcuttur. ICC’nin görüşüne göre geçiş döneminin devleti,

kendisini ekonomik olarak baskın herhangi bir sınıfla özdeşleştiremez çünkü geçiş dönemi toplumunda böyle bir sınıf yoktur(8).

ICC'nin olayları görme biçimi aşağıdaki sonuçlara yol açmaktadır:

  • Geçiş dönemindeki devlet, proletarya diktatörlüğü değildir;
  • Geçiş devleti, Kutsal Ruh'un büyülü gücü sayesinde, burjuvazinin kalıntılarıyla aynı düzeyde eşit haklara sahip olan tüm sömürücü olmayan sınıfların ittifakıyla ete kemiğe bürünmeli ve sosyalizmle birleşmelidir;
  • Buna göre, proletarya diktatörlüğü diye bir şey yoktur, çünkü belirli bir sınıf adına güç kullanmaz.

ICC'nin burada ortaya koyduğu şey, Leviathan'ın grotesk bir şekilde yeniden icadından başka bir şey değildir. Bize göre bu, onları Komünist Sol geleneğinin dışına çıkarmaktadır. Nihayetinde, ICC tarafından kavranan ve tüm sınıfların ötesinde duran bu geçiş devletinin zorunlu olarak karşı-devrimci gelişmelere yol açacağı açıktır. İşçi sınıfından ve onun Sovyet organlarından koparılmış ve özgür bırakılmış bir devlet yapısı, aşağıdan gelen her türlü denetimden kaçacak, kendi başına bir hayat sürecek ve bir anda Sovyetlerin kararlarını umursamayacaktır. Proletaryanın geçiş döneminde iktidarını kimseye devretmemesi ya da devretmemesi gerektiğini söylüyorsak, bunun ICC tarafından hayal edilen geçiş devleti için de özellikle geçerli olduğu açıktır.

Örgüt Öz İmajı

ICC, örgütsel yapısıyla birlikte kendisini gelecekteki bir Dünya Partisinin öngörüsü olarak görmektedir. Bunun aksine, biz işçi sınıfının gelecekteki mücadelelerinin, Proletaryanın Dünya Partisinin yaratılmasına kendi olumlu katkılarını yapacak yeni dersler ve güçler doğuracağını varsayıyoruz. Bu unsurlarla yakın temas ve tartışma içine girmenin doğru yollarını ve araçlarını bulmayı ve böylece ileriye doğru önemli adımlar atmayı umuyoruz. Elbette bu süreçte büyük bir rol oynamak ve diğer komünistleri kendi pozisyonlarımıza kazanmak istiyoruz. Aynı zamanda bir kez daha vurguluyoruz: biz "Parti için varız", ancak Parti değiliz, Parti'nin çekirdeği değiliz ve hatta Parti'nin öngörüsü bile değiliz. Böyle bir şeyi iddia etmek, mevcut zayıflığımız göz önüne alındığında sadece saçma olmakla kalmaz, aynı zamanda Partinin bir avuç insanın iradesiyle ortaya çıkabileceği varsayımını da gerektirir. Biz kendimizi, üyeleri merkezi bir Parti için mücadeleye katılmak ve bu amaç için ortak mücadele etmek, tartışmak ve çalışmak isteyen enternasyonal bir örgüt olarak görüyoruz. ICC'nin örgütümüze yönelttiği gözde suçlamalardan biri de bir federasyon olarak örgütlendiğimiz yönündeki (yanlış) iddiadır. Bu yanlış beyanın da hiçbir temeli yoktur. ICC tarafından savunulan merkeziyetçiliğin mevcut aşamada olgunlaşmamış olduğunu ve ICC'nin tamamen özel durumu için yapay bir franchise kavramı olduğunu düşündüğümüz doğrudur. ICT grupları yüksek derecede siyasi homojenlik ve demokratik merkeziyetçilik ilkeleri temelinde çalışmaktadır. Sınıf mücadelesinin taleplerinin bizi, uygun bir şekilde tepki vermemiz gereken yeni sorunlarla karşı karşıya bırakacağının farkındayız. Kendi varlığımız adına, hiçbir zaman (ICC'nin aksine) en baskın ve deneyimli örgütlerin görüşlerini papağan gibi tekrarlayan posta kutuları ya da sadece dağıtım ajansları yaratma amacımız olmamıştır. Her ülkedeki örgütsel çekirdeklerimizin ancak kendi derslerini çıkarabilecek ve bu sayede gelecekteki bir Partinin pratiğini zenginleştirebilecek konuma geldiklerinde gerçek komünist örgütlere dönüşebilecekleri noktasından yola çıkıyoruz. Yukarıda açıklandığı gibi, sınıf mücadelesinin yeni siyasi unsurlar doğuracağına güveniyoruz ve bir tartışma ve yeniden gruplaşma süreci yoluyla kendimizi daha da geliştirebilmeyi umuyoruz. Sözde "proleter çevre"nin [proletarian milieu] (yani Sol Komünist pozisyonlarla ilişkili grupların spektrumu) pozisyonu ve perspektifleri ile ilgili olarak, değerlendirmemiz ölçülü olmaya devam etmektedir. Tıpkı Bordigist vakada olduğu gibi, ICC'nin bariz kafa karışıklıkları ve iç örgütlenmeleri bir dizi bölünmeye yol açmaktadır. Bölünen gruplardan bazıları "ICC'nin gerçek mirasını" temsil ettiklerini iddia ederken, diğerleri ICC'nin konseyci komünist köklerine geri dönmekte ve yine diğerleri steril bir akademik varoluş içinde kuluçkaya yatmaktadır.

Bu bağlam karşısında, sözde proleter çevre, küçük izole grupların karşılıklı düşmanlık ve soyut itirazlar yoluyla fantezilerinde kendilerini doğruladıkları absürd bir tiyatroyu andırmaktadır. ICC'nin bölünmelere verdiği histerik ve tek kelimeyle tuhaf tepki, bu duruma katkıda bulunmada etkisiz kalmamıştır(10). Bu durum ışığında, Komünist Solun yeni bir konferans döngüsü talebi, eğlence değeri son derece sınırlı olan bir kibir zirvesi olacaktır. Zaman zaman polemikler yürütmüş ve yürütüyor olsak bile, kağıt üzerinde bize ne kadar yakın dururlarsa dursunlar, mevcut siyasi gruplara dönük bir eğilimimiz olmadı, bunun yerine bir bütün olarak işçi sınıfına dönük bir yönelimimiz oldu. Bu nedenle, kendimizi hem siyasi hem de örgütsel olarak daha da geliştirmek için çalışmalarımızın eksenini sınıf mücadelesine aktif müdahaleye dayandırıyoruz. Bu süreçte ICC'li yoldaşlarla bir araya gelmekten memnuniyet duyarız. Ancak, bu konuda şüpheci olmanın ötesindeyiz. Şu anki haliyle ICC, teoride pratikte olduğundan daha da zayıftır.

GIS
2011

Notlar:

(1) Böylece ICC, "[örgütümüzün] siyasi sahneden kaybolması için itibarsızlaştırılmasını" gerekli görmektedir. Ayrıca ICC, "özellikle Almanya'da çevre üzerindeki olumsuz etkimize karşı koymayı en önemli enternasyonal önceliği" olarak görmektedir (ICC'nin 16. Kongresinin faaliyet kararı).

(2) Burada sadece Wikipedia sayfamızın ICC üyeleri tarafından değiştirilmesinden bahsediyoruz.

(3) ICC'nin en sevdiği yalanlardan biri, İtalyan kardeş örgütümüz PCInt'in (Battagla Comunista) "Bordigist" olduğu ve gelecekteki devrimci bir partinin tek çekirdeği olduğunu savunduğu iddiasıdır. Gazetelerinin her sayısında yoldaşlarımız şunu vurgulamaktadır: "Noi siamo per il partito, ma non siamo il partito, ne`l´unico suo embrione" ["Biz parti için varız, ama biz parti de onun tek embriyosu da değiliz"].

(4) Dolayısıyla ICC, örneğin PCInt'in partizan hareket içinde çalıştığını ve/veya onu desteklediğini iddia etmektedir. Bu alçakça bir iftiradır. Gerçek şu ki, PCInt'ten yoldaşlar, işçi sınıfı üzerindeki Stalinist etkiyi geri püskürtmeye ve (kısmen başarılı bir şekilde) işçileri enternasyonalist bir perspektif için partizanlardan uzaklaştırmaya çalışırken Stalinist lider Togliatti'nin emri altında öldürülmüşlerdir.

(5) Prometeo, 1 Kasım 1943'ten alıntıdır.

(6) Her zaman olduğu gibi, ICC'nin argümanı olabildiğince basit bir şekilde örülmüştür: İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra devrim olmadığından, PCInt'in kuruluşu hatalıydı ve GCF haklıydı. Bu argüman, PCInt'in önemli bir sınıf mücadelesi dalgası içinde ortaya çıktığını unutmaktadır. ICC'nin üzüntüsüne rağmen PCInt bugün hala varlığını sürdürmekte ve siyasi olarak daha da gelişmiştir. Öte yandan GCF kendi şematizminin kurbanı oldu ve sahneden kayboldu. Avrupa'da öngörülen savaş (şimdiye kadar) gerçekleşmedi. Herhalde "tarihsel gidişatın” analitik faydası üzerine bu kadar söz yeter.

(7) Yüzeysel olarak kulağa ikna edici geliyor. Aslında dünyanın bazı bölgelerinde, zaman zaman yeni komünist grupların ortaya çıkmasını destekleyen bir dizi işçi mücadelesi vardı (İtalya 1969, Polonya, İspanya, Arjantin, Büyük Britanya 1972-4, vb.). İtalyan kardeş örgütümüz PCInt (Battaglia Comunista) de bu mücadelelerin ortaya çıkışından cesaret alarak enternasyonal düzeyde yeni inisiyatifler geliştirdi. Ancak PCInt, "mücadele dalgasının" ışığında neredeyse coşkuya kapılan ICC'ye karşı, sermayenin işçi sınıfı üzerindeki ideolojik hakimiyetinin kırılmaktan çok uzak olduğunu vurguladı. Karşı devrimin sona ermesi ve sınıf bilincinin gelişmesi, enternasyonal bir sınıf partisinin ortaya çıkmasıyla örgütsel olarak da kendini ifade etmek zorunda kalacaktı. ICC'nin tüm masallarına rağmen, devrimci gruplar ancak çok mütevazı bir şekilde gelişebildi. Bunun yerine, açıkça reformist ve sosyal demokrat örgütler güçlendi. Aynı şekilde, sözde devrimci Troçkist hareket de büyüdü ve kapitalist sistemin sol savunucuları olarak rollerini sosyal demokrasiyle birlikte ve hatta kısmen sosyal demokrasi içinde oynayabildiler. Eş zamanlı olarak, birçok komünist grup yeniden çöktü ya da zayıfladı ki bu da ICC'nin düşünmesine neden olmalıydı.

(8) ICC Üçüncü Kongresinin Geçiş Döneminde Devlete ilişkin Kararı.

(9) Kendi hayal dünyalarına hapsolmuş olan ICC bazen daha da ileri gider ve kendini kesin bir şekilde değerlendirir: "bugün sadece ICC, sınıfın öne çıkarması gereken gelecekteki Partinin temelini atmaktadır" (ICC 16. Kongresi Faaliyet Kararı)

(10) Bu şekilde, ICC bölünmüş ve ICC'yi eleştirenler toplumsal-ırkçı "parazitizm" kavramıyla yaftalanmıştır. Bu esnada ICC'nin yanılsaması o kadar ilerlemiştir ki, kimin "proleter çevreye" dahil olup olmadığını belirleme gücüne sahip olduklarını iddia etmektedirler. ICC'nin çarpıtılmış dünya resminde nihayet çevre içinde neredeyse hiç kimse kalmadığı için, ICC'nin son zamanlarda anarşist gruplara yalakalık yapmaya başlaması bir mucize değil. Bu da ICC'de oportünizm ve sekterliğin ne kadar yakından ilişkili olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Saturday, October 15, 2022
Marksizm ya da İdealizm - ICC ile Farklarımız | Leftcom

Error

Error message

PDOException: SQLSTATE[HY000]: General error: 1366 Incorrect string value: '\xC4\xB0deal...' for column 'title' at row 1: INSERT INTO {accesslog} (title, path, url, hostname, uid, sid, timer, timestamp) VALUES (:db_insert_placeholder_0, :db_insert_placeholder_1, :db_insert_placeholder_2, :db_insert_placeholder_3, :db_insert_placeholder_4, :db_insert_placeholder_5, :db_insert_placeholder_6, :db_insert_placeholder_7); Array ( [:db_insert_placeholder_0] => Marksizm ya da İdealizm - ICC ile Farklarımız [:db_insert_placeholder_1] => node/37848 [:db_insert_placeholder_2] => [:db_insert_placeholder_3] => 3.237.46.120 [:db_insert_placeholder_4] => 0 [:db_insert_placeholder_5] => k_M6sSJGaR13ITPVd4w5uEPFyxAOgzIjnKTuIgJvaXI [:db_insert_placeholder_6] => 1288 [:db_insert_placeholder_7] => 1711631885 ) in statistics_exit() (line 93 of /web/htdocs/www.leftcom.org/home/modules/statistics/statistics.module).
The website encountered an unexpected error. Please try again later.